Ana SayfaHakkımızdaHaberlerBasınAOÇ ve HukukBaşkent DayanışmasıKaçak SarayAnka ParkMarmara KöşküAOÇ ABD Çiftliği OlmayacakSergilerArşiv / BelgelerProje Fikir 9AOÇ Davaları Haritası
Kaçak Saray’ı AİHM’e taşıyoruz

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için yapılan Ak Saray ve kentlerin tahrip edilmesine ilişkin son dönemde yaptığı açıklamalarla gündeme gelen Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Nurzan Amuran'ın sorularını yanıtladı.

İşte o röportaj:

ARTIK KENT ENSTİTÜLERİ KURULMALI

Köyden kente göç çağrısıyla başlayan,ekonomik sosyal ve fiziki alt yapı oluşmadan kente gelip ekonomik ve sosyal içerikli varoş kültürünü oluşturanlar, bu siyasi iktidar döneminde çabucak kentlileştiklerini zannettiler. Kentlerde beliren bu yozlaşmayı bu kaosu nasıl düzelteceğiz?

AKP hükümeti 2002 yılında iktidara geldiğinde Türkiye'de kentleşme oranı %65'ler civarındaydı.Geçen 13 yıllık süreçte ve en son büyükşehir yasası ile kentleşme oranı %91'lere ulaşmıştır. Bir gecede insanların köyleri mahalle haline geldi. Altyapıdan yoksun bu ortamda yoksulluk, işsizlik kentsel ayrışmaya neden olacak bir sorun ortaya çıktı. AKP hükümeti kentsel ranta ve toprağa el koyma sürecini bu plansız büyümenin sonuçları üzerinden kurguladı. Kentsel dönüşüm adı altında, hem kentsel ranta el koyma hem de, kentle bütünleşemeyen bu kesimlerin ihtiyaçlarını muhtaçlık üzerinden bağlayarak politik bir oy deposu haline getirdi. Neoliberalizmin, yaşam standartlarını görece arttırması ile bu kesimler bir anda köyden indim şehir şaşkınlığı ile, kentsel hizmetlere ulaşma ihtimallerini sevdiler. Yoksulların ve orta sınıfın, kredi ile TOKİ evlerine sahip olabilme ihtimali,kredi ile araba alabilme ihtimali,özel hastaneye gidebilme ihtimali, hızlı tren ve uçağa binme ihtimalleri çoğaldıkça, iktidarla ihtimaller üzerinden kurdukları bağ güçlendi. Toplum kendisini bir anda neoliberalizmin yanılsama aynasında görmeye başlıyor, gerçeklerden uzak ihtimallerle yaşayan bir topluma dönüşmeye başlıyor.AKP döneminde ki bu %25'lik kentleşme artışı, kent topraklarının rant aracının haline getirilmesi ile birlikte,sosyal devletin ortadan kaldırıldığı ortamda bağımlı bir oy deposuna dönüştü. Bu plansız alanlardaki nüfusun kentle kurdukları ilişki yerel yönetimlerin yardımları üzerinden, üreten değil tüketen, okuyan değil dinleyen, sorgulayan değil minnet duyan bir yaşam tarzı oluşturarak yaygınlaştı.Bütün bunların bir anda kentlilik bilinci ve kültürü içerisinde gelişmesini sağlamak zor.

Bunun için yerel yönetimlerin toplumcu bir bakış açısıyla, kentin bu yeni nüfusunun kentsel eğitimini ve kentle bütünleşmesini sağlayacak mekanizmalara ve programları hayata geçirmesi gerekir. Kırsal nüfusun %75 olduğu 1940'lı yıllarda,köy enstitüleri , toplumun aydınlanmasında önemli bir işlev üstlendi. Aynı bakış açısıyla bugün %91'lere ulaşan kentlerimizde, kent enstitülerinin kurulması, kentsel ölçekte bir aydınlanmaya hizmet edebilir. Eğitimden, kültüre, sanata,kentsel yaşama ve ihtiyaçların karşılanmasına yönelik yaparak öğrenen, üreterek gelişen,sorgulayan bir programın çocuklar gençler ve kadınlar üzerinden oluşturulması iktidarın minnet üzerinden kurduğu bağımlı ilişkiyi bertaraf edebilir.Bireyin toplumsallaşmasına, üreterek sosyal haklar üzerinden gelişmesine olanak sağlayabilir.Barınma ihtiyacı da bu aşamada önemli bir sorun olarak, TOKİ aracılığıyla politik bir sürece evirilmiş,insanların bir evim olsun yaklaşımı hayalleri üzerinden oy pazarlığı yapılmıştır.Bu konuda yerel yönetimlerin toplumcu bakış açısıyla, ucuz kiralık evler, öğrenci evleri, arsa üretimi ile belediye evleri üreterek alt gelir gruplarının barınma ihtiyaçları çözülebilir. 

İKTİDAR, DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARIMIZI VARLIK OLARAK DEĞİL KAYNAK OLARAK GÖRÜYOR

Uzmanlar “Gelişmiş ülkelerde, kent ile kentli ilişkisine kamu yararı ve doğal/kültürel varlıkların geliştirilerek geleceğe aktarılabilmesi paralelinde yaklaşıldığını” söylüyorlar. Oysa biz de rantiyenin egemen olduğu devlet benim diyen siyasi iktidarın keyfine göre kentle bir ilişki var. Kentli bundan ne kadar rahatsız?

Doğal ve kültürel varlıkların, bir varlık olarak gelecek kuşaklara aktarılması süreci kentlilik kültürünün ve bilincinin gelişkinliği ile doğru orantılıdır.Bugün siyasal iktidar, doğal ve kültürel varlıklarımızı,varlık olarak değil kaynak olarak görüyor.Böyle olunca da bütün kültürel varlıklarımız doğal varlıklarımız iktidarın tehdidi ile karşı karşıya. Kentlilerin bu yaşam varlıklarımıza yönelik tehdidi karşısında, Gezi direnişi ile birlikte bir bilinç sıçraması yaşadığı ortadadır.Büyük kentlerde eğitim düzeyi arttıkça, yaşam alanlarına sahip çıkmanın arttığını görüyoruz.Kırsal kesimde ise, daha çok yaşamlarına dokunduğu, toprağı, suyu, ormanı ve merası üzerinden bir farkındalık ve sahiplenme gelişti.Büyük kentlerde rant kaygısı ve beklentileri kentlilerin bir bölümü açısından, bireysel kurtuluş hikayesine dönüşebiliyor.Kamusal alan savunucuları ile karşı karşıya gelebiliyorlar.

ANKARA'NIN BAŞKENT KİMLİĞİ TEHDİT ALTINDA

Özellikle Ankara’da Ortadoğu  kültürünün yansıması olan yapılar köprüler son zamanlarda da kapılar ortaya çıktı? İdeolojik bir değişim var. Bir toplantıda kentin dilinden söz ettiniz ve dediniz ki ”Kentin dili, yaşanan dönemi, dönemin ideolojisini anlatır.” Diğer kentlerde olduğu gibi Ankara’nın dokusu da bozuldu değil mi?

Her kentin hikayesini mekanın kendisinden okumak mümkün.Cumhuriyetin özgürlükçü değerleri kamusal alanlara verdiği önemi, Ankara'nın ilk dönem planlamalarından okuduğumuz gibi bugünde,iktidarın tek tipleştiren baskıcı siyasal İslam motifleriyle bezenmiş, eklektik, gelecekle bağ kuramayan öykünmeci bir yapılı çevreyi nasıl oluşturduğunu görebiliyoruz.Ankara, birçok kültüre ev sahipliği yapmış Cumhuriyetin başkenti kimliğiyle kendisini var etti.Bugün iktidarın Cumhuriyetle hesaplaşmasının kentsel mekanı haline geldi. Finans merkezlerinin İstanbul'a taşınması, sanat ve kültür yapılarının bir bir kapatılması, Cumhuriyet devriminin en önemli eserlerinden olan Atatürk Orman Çiftliği'nde yaşanan talan ve bağrına saplanan Kaçak saray, ne olduğu belli olmayan kapılar,Osmanlı Selçuklu mimarisine öykünme ile yapılan okullar, binalar, her iki yüz metrede yapılan camilerle AKP hükümeti kendi siyasal bakış açısını fiziksel çevreye müdahalesiyle gerçekleştiriyor. Zorun gücü ile yapılan bu fiziksel müdahaleler, simgesel noktalara yapılan orantısız camiiler, meydanlar yerine cemaat toplanma alanları, Cumhuriyetin endüstri yapılarının yıkılması, Etibank, su süzgeci binası, havagazı fabrikası gibi yok etme dönemin izlerini silerek kentin belleksizleştirilmesini sağlamak amacıyla yapılıyor. Bu anlayışla Ankara'nın dokusu kimliği, toplumla kurduğu bağlılık ilişkisi zayıflıyor.Cumhuriyetin modern yapılarından olan Seyfi Arkan imzasını taşıyan İller Bankası Binası,Opera binası, Cumhuriyetin ilk toplu konut alanı olan, ağaçları binaları ve alanı tescilli olan Saraçoğlu Mahallesi, bir yok etme tehdidiyle karşı karşıya.Atatürk kültür merkezi alanları,Ulus tarihi kent merkezi,Atatürk Orman Çiftliğine hukuk dışı yapılan Kaçak saray ile birlikte, tüm kamusal alanlarımız, yaşam varlıklarımızın mekansal karşılığı olan Ankara'nın Başkent kimliği tehdit altında.

GEZİ'DEN SONRA Kİ İKİNCİ MÜCADELENİN ADI KAÇAK SARAY'DIR

Kaçak sarayı gündeme taşıdıktan sonra baskılar artı. Aralık ayının son günlerinde Resmi Gazete’de yayımlanan bir tebliğ var, İktidar, TMMOB’a bağlı odaları Bakanlık denetimine açıyor, oda yöneticilerine yurtdışına çıkışlarda Bakanlıktan izin alma zorunluluğunu getiriyor. Yasaların ruhuna aykırı değil mi bu denetim baskısı? Tebliğin iptali için yasal başvuruda bulundunuz mu?

Atatürk Orman Çiftliği ve onun bağrına saplanan hançer Kaçak Saray mücadelemiz özgün bir mücadele deneyimi olarak toplumun tamamına yayıldı. Her kentin kendi dinamikleri farklıdır,İstanbul kendi kozmopolit ve hareketli yapısı ile Taksim Gezi Parkı direnişini toplumla buluşturdu.Hem ulusal hem de uluslararası ortamlarda karşılığını buldu.Bugün hem ulusal hem de uluslararası ortamlarda karşılığı bulunan ikinci kentsel mücadelenin adı Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak saray mücadelesidir.Ankara'nın bürokrasi ve idare merkezi olması dinamiklerinin bu siyasal merkezdeki karşılığı ile Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray Mücadelesi bilimin ve aklın gücüyle, bürokrasinin bütün sınırlarını aşarak, hükümetin bırakın algıyı yönetmeyi, yaptıklarını savunamadığı bir duruma düşürdü.Atatürk'ün vasiyeti ihlal edilerek, mahkeme kararlarına rağmen yapılan Kaçak Saray, hükümetin gerçek yüzünü ortaya çıkartan bir simge mekan haline geldi. Maliyetinin yüksekliği, yöneticilerin lüks ve şatafat düşkünlüğü Kaçak Saray ile birlikte Türkiye'nin ve dünyanın gündemine geldi.Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray mücadelemiz, fikri takip ve süreklilik üzerinden, Türkiye halkına verdiğimiz önemli bir simge haline geldi.Elbette ki bu kararlı mücadele,TMMOB'a bağlı odaların kentsel ölçekteki talana yönelik karşı duruşları, bilimsel bilgisini halkın yararına kullanması, rant hedefli teksesli bir toplum yaratmak isteyen hükümetin işine gelmedi.Tek ses, tek kasa, tek kimlik üzerinden otoriterleşmeye başlayan hükümet, TMMOB ve bağlı odalara yönelik bir işlevsizleştirme harekatı başlattı. Odaların mali ve idari olarak bakanlıklar tarafından denetlenmesini yeniden gündeme getirdiler. Bizi denetleyeceklerin bizden daha temiz daha demokratik ve daha şeffaf olması gerektiğini söyledik.Halkımıza verilmeyecek hesabımız yok.17 Aralık operasyonun ağırlığında ezilen bir bakanlığın bizi denetlemesi mümkün değil.Yurtdışına çıkmadan izin amlamızı istiyorlar. Bu konuyla ilgili üst örgütlerimiz dava açtı. Ancak bunu engellemeleri mümkün değil.1954 yılında kurulan ve yüreği insan sevgisi bilim aşkı ile tutuşan kadroları, baskılar ve yasaklamalar durduramaz.

AKP TMMOB'U DAĞITIP YANDAŞ ODALAR KURMA PEŞİNDE

Demokratik kitle örgütlerinin, özellikle meslek odalarının demokrasinin vazgeçilmez denetleyicileri olduğunu bu kültürün de ülkemizde yerleştiğini görüyoruz. Ancak iktidar bu yöntemle denetlenmek istemiyor. Sizi işlevsizleştirecek bir torba yasadan söz ediliyor. Bu düzenlemelerde neler olacak?

Meslek alanımıza yönelik rant hedefli yasal düzenlemelerle ülkemizin varlıkları, talan edilmeye çalışılıyor.İmar düzeni yapı düzeni ve toprak düzeni ile ilgili yapısal değişiklikler yaparken bu süreçte toplum adına, bu alanları denetleme görevi olan TMMOB'yi sürecin dışına itmeye çalışan bir yasa taslağı hazırlandı.Bu yasa taslağı ile Anayasanın 135. maddesini ihlal ederek, kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olma özelliğimizi ortadan kaldırmaya teşebbüs etti. Birliğimizin yapısını dağıtarak böl parçala yönet yaklaşımı ile yandaş odalar oluşturmayı hedefliyorlar.Yönetim yapısını değiştirerek yönetimlerde dirliğimizi bozacak bir yaklaşım içerisine giriyorlar.Yönetim seçimlerinde nispi temsil sitemi getirmeye çalışıyorlar.TBMM seçimlerinde %10 barajını kaldırmıyorlar,ülkenin tamamında demokratik bir süreç işletilmiyor.Sonrada demokrasiden bir nebze bile nasibini almayanlar, demokrasi havarisi kesiliyorlar. AKP nalıncı keseri gibi hep kendisine yontuyor hep bana hep bana diyor.Bu yasa tasarısına ilişkin TMMOB bağlı örgütler olarak mücadelemiz devam ediyor.

HÜKÜMET İSTİFA ETMEK ZORUNDA KALIRDI

AOÇ’nin ömrünü bitirmek isteyenlere karşı büyük bir mücadele veriyorsunuz. Bu mücadele süreci nasıl ve ne zaman başladı?

Atatürk Orman Çiftliği mücadelemiz 2006 yılında plan yapma yetkisinin Ankara Büyükşehir Belediyesi verilmesi ile başladı.2012 yılına kadar 2 davamız olan bu süreçte 2012 den sonra yeni bir mücadele yöntemi belirledik. Çok zor bir dönemden geçerken kent mücadelesi, mikro kamusal alanların savunulması eylem programımızın önemli aksları olarak tartışıldı ve ortaya çıktı. Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray mücadelesi bu yeni mücadele tarzımızın ilk uygulama alanı oldu. Kendi bilgisini üretmeyen, kendi medyasını oluşturmayan, kendi örgütlenmesini geliştirmeyen ve hızlı hareket etmeyen yapılanmaların, karşımızdaki güçle mücadele etmesinin zorluğunu fark ederek bu sürece başladık. Mimarlığın yaratıcı ve dönüştürücü gücü bu mücadelede en önemli kaynağımızdı.Fikri takip, süreklilik, teknik bilginin halka anlatımında sade bir dil, renkli eylemlilikler bu mücadele tarzının en önemli ayakları haline geldi.Değişik uzmanlardan ve hocalardan oluşan kent İzleme Merkezimiz hızlıca bilimsel bilginin billurlaşmasına olanak sağladı. Kent kültürü ve kimliğinin önemli örgütlenmesi olan Başkent Dayanışması, renkli ve yaratıcı eylemlilikleri ile, sokaktaki barışçıl sesimiz oldu.Hukuk birimimiz hukuksal mücadeleyi bir hak arama mücadelesinin ötesine taşıdı ve yeni bir hukuk yaratmanın da kaynağı oldu. Basın ve medya kanallarına yönelik her hafta basın toplantıları yaparak Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin kaynak olarak kullanılmasını sağlayacak bir mücadele sürecini başlattık. Avukat, sosyolog, gazeteci, mimar, şehir plancısı, çevre mühendisi, peyzaj mimarı, ziraat mühendisi gibi, alanında uzman hocalarla disiplinler arası çalışıyoruz. Atatürk Orman Çiftliği'nde Kaçak Saray'ın yapılması sürecinde Başkent dayanışması olarak onlarca eylem yapıldı, davalar açıldı.Lakin insansızlaştırılan ve toplu taşımla ulaşımı mümkün olamayan Atatürk Orman Çiftliği insanların yaşamından çıkartıldı. Piknik yerleri kapatıldı. Dolayısıyla insanların yaşamının içerisinde yaşayan bir yer olamayan Atatürk Orman Çiftliği'nde neyi kaybettiklerini bu mücadelenin sürekliliği içerisinde ancak fark ettiler. Kaçak Saray'ın gözle görülür elle tutulur olmaya başlamasıyla birlikte, Atatürk Orman Çiftliği mücadelesi bağrındaki bu hançerle yeni bir evreye girdi.Kaçak Saray'ın yer seçimin yanlışlığı, Atatürk'ün vasiyetinin ihlal edilmesi, Mahkeme kararına uyulmaması ile birlikte dudak uçuklatan maliyetleri ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündeminde yer buldu. İnanılmaz maliyetlerle karşı karşıyayız. Her hafta Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak, açıklanmayan Kaçak Saray'ın yüksek maliyetlerini açıklıyoruz. Böylesine bir kamusal alanın gasp edilmesi Avrupa ülkelerinde demokratik ülkelerde olmazdı, o hükümet istifa etmek durumunda kalırdı.

BU TÜM ÜLKE AÇISINDAN SKANDALDIR

Kaçak saray ve diğer yapılaşmalarlaAtatürk'ün vasiyetinin ihlal edildiği, amacı dışında kullanıldığı gerekçesiyle açtığınız davada, mahkeme, Atatürk'ün vasiyetinin ve AOÇ ile ilgili hazırladığı bağış senedinin, ekli tüm belgelerin gönderilmesini talep etmişti. Bu iyi bir gelişme derkenBaşbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, “Atatürk’ün vasiyeti arşivlerde yok” bildiriminde bulundu. Bunun anlamı nedir?

Son duruşmada öğrendiğimiz ülkemizin kurucusu Atatürk’ün vasiyetinin devlet arşivlerinde bulunamadığıdır. Sulh hukuk mahkemeleri Devlet Arşivleri'ne vasiyeti teslim ettiğine dair cevabı var. Yalnız Devlet Arşivleri 'yok' diyor. Bu tüm ülke açısından skandaldır, ülkenin kurucusunun el yazısı ile yazdığı vasiyetin olmadığını söylüyorlar. Atatürk’ün vasiyetinin ihlalinin ne boyutlarda olduğunu da gösteren bir durum. Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray mücadelemizde 46 davamız var bunların bir bölümü meslek odaları ile açtığımız ortak davalar, 20’yi aşkın dava ise Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından açılmış davalardır.Bu sayının giderek artması muhtemel.Bu plan ölçeğinde ve bağlantılı işlemlere yönelik açtığımız dava sürecine ek olarak, Atatürk'ün şartlı bağışının ihlal edildiğine yönelik de meslek Odaları ve Ankara Barosu ile işte bu davayıaçmıştık.Büyük dava dediğimiz bu dava süreci oldukça tartışmalı oldu.Kent izleme merkezimiz tarafından uzmanlar ve hukukçular tarafından çok tartışarak açtığımız davanın ikinci duruşmasında Atatürk'ün vasiyeti ve bağış senedinin kaybolduğu bilgisine ulaştık. Tekrar ediyorum bu bir skandaldır Davaların takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Bizler de izlemeye devam edeceğiz. AKP’nin genel duruşuna dönelim. AKP ne diyor? Devlet halka hizmet için vardır. Bu anlayıştan yola çıkarsak Devletin çıkarı mı üstündür yoksa halkın çıkarı mı? Siz imar değişiklikleri için şunu demiştiniz. "Devlet, menfaati gereği hazırlandığı iddia edilen plan değişikliklerinin, halkın menfaatlerini alt üst ettiği ortada."O zaman aldıkları kararlar kendi felsefelerine ters düşmüyor mu?

Söylem başka eylem başka.Sanki kendileri iktidarda değillermiş gibi kendileri yapmamışlar gibi eleştiriyorlar bazen.Artık yatay büyüyeceğiz diyorlar.Bugüne kadar dikey büyümenin kararlarını onlar almamış gibi.Halkın çıkarını düşünen yok.Varsa yoksa rant.Uygulanan pratikler göstermiştir ki onların tek felsefesi var o da rant.

KAÇAK SARAY KAÇAK REJİMİN İNŞAASININ MEKANSAL KARŞILIĞI

Kaçak saray bazı gerçeklerin ortaya çıkmasının somut göstergesi oldu. Hukuk devleti olmanın gereği olan Yargı kararlarını tanımamak çevre bilincini yok etmek tarihi mirası ret etmek demokrasinin birinci koşulu olan sivil toplum örgütlerinin denetleyici rollerini tanımamak, Daha neleri ekleyebiliriz?

Kaçak saray sadece hukuksuz bir yapı değil, aynı zamanda Cumhuriyetin özgürlükçü değerlerine saldırının, simgesel mekanı oldu.AKP'nin otoriterleşen hukuk tanımaz, baskıcı, lüks ve şatafat yaklaşımını kaçak sarayın inşaası sürecinde gördük.Mekan ve ideoloji arasındaki bağı açık ve seçik ortaya koyan en önemli araç oldu kaçak saray.Hoşgörüsüz, taklitçi, eklektik, hukuk tanımaz, üstten, doğa düşmanı.Yani kaçak saray kaçak bir binadan öte, kaçak rejimin inşaasınınmekansal karşılığı.Bu nedenle mesele sadece kaçak bir bina meselesi değil.Yaşam alanlarımızın yok edilmesi, özgürlük ve demokrasinin, hukukun yok edilmesi mesele.Demokrasiden nasibini almayan yöneticiler, evrensel hukuk ilkelerini çiğniyorve hiç bir denetim rolünü kabul etmiyor. Bu otoriter bir rejimin uygulamalarıdır.Burada demokrasiden söz etmek mümkün değil.

BU VAHŞET, TARİHE GEÇMİŞE VE GELECEĞE YÖNELİKTİR

AOÇ’de sadece ağaçlar kesilmedi, bir flora bitirildi, o bölgede ormanla ağaçla yaşayan gözümüzle görmediğimiz tüm canlılar yok oldu. Atatürk’ün AOÇ’nin korunması vasiyetiydi. Musul’da bir arkeoloji müzesinde kırılan 14 asırlık tarihi heykellerin yok edilmesiyle ne farkı var bu kararın?

Yaşamın sürekliliği ve kuşaktan kuşağa aktarımının en önemli köprüleri dönemin kültürel birikimini yansıtıldığı eserlerdir. Yoktan var etmek mücadelenin başka bir varoluşudur. Bize emanet edileni yok etmek ise barbarlıktır. AOÇ'de ve Musul’da bu yok etme ve kültüre karşı nefretin hangi boyutlara kadar geliyor olmasını görebiliyoruz. Bu bir vahşet, tarihe geçmişe ve geleceğe yöneliktir. Topyekün bir geleceksizleştirme ve belleksizleştirme ile karşı karşıyayız:Kendisinden öncekileri kültür saymayan, kendisi gibi düşünmeyenlere yaşam şansı tanımayan.

Atatürk Orman Çiftliği Cumhuriyetin simgesel, kamusalüretim mekanlarındandırCumhuriyetin özgürlükçü değerlerinin, kadın erkek eşitliğinin, tarım insan ilişkisinin,toplumsal üretimin deneyimlendiği bir alandır.Kol kuvvet kafa ve kalp olarak adlandırılan 4K'nın kamusal mekanıdır. AOÇ hepimiz için bir varlıktır, yaşamımıza dokunan.uzun yıllarda çocuklarımızın yaşamlarına dokunacak.Yok etme kültürüne karşı,onarma ve yeniden AOÇ diyebilmenin mücadele zeminlerini de bize sağlayan bir direniş hikayesidir Atatürk Orman Çiftliği.Ancak bunca tahribata rağmen umutsuz değiliz. AOÇ zarar gördü, tahrip edildi talan edildi. Ancak onun yaralarını bir bir saracağız. AOÇ kurtuluş savaşından sonra, Cumhuriyetin kurucu mekanlarındandı. Şimdide bağrına saplanan hançerle inatla verdiğimiz mücadele yöntemi ile özgürleşme ve hukuk mücadelesinde yeni bir kurucu mekan haline gelmekte. Yok olma ve yeniden var olma...

TEK DOĞRU BİLGİ TOKİ'NİN "AÇIKLARSAK EKONOMİ ZARAR GÖRÜR" DEDİĞİ BİLGİDİR

Kamuoyuyla paylaştığınız bir bilgi benim çok dikkatimi çekti: TOKİ’ye Kaç-AK Saray’ın maliyetini sorduğunuzda Devlet sırrı dedikleri gibi “Zamanından önce maliyetin açıklanması ülkenin ekonomik çıkarlarına zarar verir” demişler. Yani bu yanıtla çok büyük harcamalar yapıldığını bu bilginin kamuoyunda infial yaratacağını mı söylemek istediler, ne dersiniz?

Bugüne kadar Kaçak Saray ile ilgili açıklanmış tek doğru bilgi bence, TOKİ'nin açıklarsak ekonomi zarar görür dediği bilgidir.Şu anda bizim tahminlerimize göre inanılmaz bir maliyet var. 20 milyarı aşan bir maliyetle karşı karşıya kalabiliriz.Hatta daha da fazlası olabilir.Bu yerleşkede yapılan kaçak Cumhurbaşkanlığı konutunun çok lüks olduğunu biliyoruz.Henüz onun maliyetlerine girmedik.Dolayısıyla kendilerinin bile açıklamaktan imtina ettikleri bir maliyet var. Bizim minimum maliyetler üzerinden açıkladığımız yaklaşık giderler konusunda toplumun ne kadar duyarlı olduğu ortada.Kamuoyuna yansıyan anketlerde halkın %70'i buraya harcanan paranın israf olduğunu söylüyor.Demek ki bir infial çıkma potansiyeli var.

KAÇAK SARAY'DA OTORİTER BAKIŞ AÇISI MEKANA YANSIMIŞ

Bir maden işçisinin bir aylık maaşına denk düşen parayla tuvaletlerin duvarlarına ipek kağıt kullanıldığını söylemiştiniz. Elde ettiğiniz en son verilerle kaçak saray neye mal oldu ve aylık sabit giderleri ne kadar, bu paralarla neler yapılırdı, isterseniz çarpıcı örneklerle toplumsal hafızayı yeniden tazeleyelim.

Kaçak saray abartılı ve çirkin bir yapı.Otoriter bakış açısı mekana yansımış.Tepeden insanları küçümseyen yaklaşımı ile ezici bir yapı.Abartılı ve lüks düşkünü bir anlayışın ürünü olarak simgeselleşti. Vergilerimiz bu binanın yapımında kullanıldı.Maliyetlerini bir türlü açıklayamıyorlar.Çünkü yaptıklarını savunamıyorlar. evet tuvaletlerinde ipekli duvar kağıdı kullandılar.Bir metre kare maliyeti 300 avro civarında.Bir maden işçisinin bir aylık maaşına bedel.Bir bardak bin lira, kurşun geçirmez camları 701 milyon lira,aylık sabit gideri 21 milyon lira, 6 aylık doğal gaz gideri 10 milyon lira, peyzaj düzenlemesi ve yurtdışından getirilen bitkilerin maliyeti 2,5 milyar lira. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak her hafta maliyetlerini açıklıyoruz.Son dönemde dehşete düştüğümüzü söyleyebilirim.Bu inşaatın maliyeti açıklanırsa gerçekten ekonomik kriz nedeni olur. İnşaatıyla, bahçe düzenlemesi ile, mobilyaları ile 20 milyarı geçen bir maliyetle karşı karşıyayız.Birde görünmeyen maliyetler var, hukukun katledilmesi, Atatürk'ün vasiyetinin ihlal edilmesi, kentin nefes koridorunun yok edilmesi, vergilerimizin çarçur edilmesi, toplumun belleksizleştirilmesi ve geleceksizleştirilmesi.Bunlar öylesine değerler ki, parasal karşılığı yok.Neyi söyleyesiniz, karşılık gelmez.

KAÇAK SARAY'I AİHM'E TAŞIYORUZ

Kamuoyunda Atatürk Orman Çiftliği mücadeleniz ve cesur çıkışlarınız takdirle karşılanıyor.Ancak kaçak saray yapıldı.Şimdi ne olacak?

Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak saray mücadelemiz,bir süreç.Bu sürecin belirli aşamalarını tamamlaması gerekiyor.Daha bu talanı yapacakların yargı önüne çıkartılması var.46 davamız devam ediyor. Uluslararası ortamlara taşıyoruz.Mahkeme kararları uygulanmadığı için evrensel hukuk ilkelerinin ihlal edilmesi ile karşı karşıyayız. Bunu bütün dünyanın bilmesi için mücadelemizi büyütüyoruz. Tüm devlet başkanlarına rapor ve mektup gönderdik. Uygulanmayan yargı kararlarını AİHM'e taşıyoruz.Uluslararası ortamlara taşımak için,Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluş ilkelerine uygun olarak kent kazandırılması için fikir proje yarışması açıyoruz. Gelecek güzel günler için umudumuzu hiç eksik etmiyoruz. AOÇ onarılabilir.Yeniden kurucu mekan haline gelebilir.Topluma bir ayna gibi AKP hükümetinin gerçek yüzünü gösterdi. Hükümet tarafından neredeyse savunmada oldukları tek konu.Bu bile kaybetmediğimizi gösteriyor. Her süreç kendi içerisinde başka bir süreci açığa çıkartır. AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesi, bu sürecin içerisinde sorumluluğu olanlar yargılanana kadar bitmeyecek. Çünkü biz çok haklıyız. Onun için kaçak saray yapıldı diye umutsuzluğa düşmek anlamsız. Bardağın dolu tarafını görmek, fikri takip yapmak sürekliliğini sağlamak, hükümeti savunmada bırakmak kazandığımızın göstergesi.Bu mücadelede edindiğimiz deneyimleri mücadele yönetimlerini il il dolaşarak paylaşıyoruz. Gittiğimiz yerlerde umutla ve gözyaşlarıyla karşılıyorlar bizi.Bu umutlar kazanacak bunu hissediyoruz.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Mücadele çocuk büyütmeye benzer karşılıksız emek, koşulsuz sevgi ister.Çocuklarımızın geleceği için herkesin bardağın dolu tarafını görerek,mücadeleye girmesi artık zorunluluk.

Ankaralılar adına ekibinizle birlikte gösterdiğiniz çabalara yeniden teşekkür ederiz

Röportaj: Nurzen Amuran

Odatv.com


Toplam Görüntülenme : 22048
Kategori Haberleri

Yorumlar
Yorum eklenmemiş.
Yorum için giriş yapınız!